2011 YÜksek lisans tez özetleri


The role of melatonine on aluminum induced rat small intestine toxicity



Download 1.82 Mb.
Page4/28
Date05.08.2017
Size1.82 Mb.
#26767
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28

The role of melatonine on aluminum induced rat small intestine toxicity

Aluminum is one of the widely found metals on Earth. Due to the industrial developments and contamination, nowadays aluminum is much more started to be taken into human body by food, water, air and variety of drugs. It has been shown in a number of studies that aluminum causes oxidative stress by free radical production and lipid peroxidation in body tissues and as a result of this it has been seen damage on target organs. Besides, there are also some literature showing that aluminum may have role in some inflammatory diseases which were emerged as a result of mucosal damage in intestines. Although there are a number of studies on aluminum toxicity, damage mechanisms caused by aluminum has not been explained yet.

Oxidative stress due to the broken balances of prooxidant/antioxidant in biological systems is correlated with a variety of pathological cases. Organism defense itself with antioxidant agents against free radicals showing prooxidant effect. Melatonin (N-acetyl-5-methoxytryptamine) is a powerful antioxidant which is secreted from pineal gland and decrease free radicals. Moreover, melatonin has the ability of increasing the activations and expressions antioxidant enzymes. Various studies have shown that melatonin has a protective role on tissue damages. In our study we aimed to put forward with histological, immunohistochemical and ELISA (enzyme-linked immunosorbent assay) methods that the mechanisms of aluminum-induced damage and whether melatonin has a protective role on this damage or not.

In this study, 40 male Wistar albino rats were used and were divided into five groups. The first group as a control: serum physiologic, the second group as a control of melatonin: ethanol+serum physiologic, the third group: melatonin, the fourth group: aluminum sulfate (Al2(SO4)3 ) and the fifth group: aluminum sulfate (Al2(SO4)3 ) and melatonin injected three times a week for one month. Tissue samples from jejunum were fixed with Bouin solution for histological examinations. Tissue sections from paraffin blocks stained with Hematoxylin & Eosin (HE), Masson’s trichrome and enforced Periodic Acid Schiff (PAS) reaction. Tissue sections were fixed with formalin and were prepared for immunohistochemical examinations of metallothionein (MT) and Ki-67. In biochemical methods myeloperoxidase (MPO) and total glutathione (GSH) levels were determined by ELISA.

Aluminum caused histological degenerative changes on small intestine tissues. We observed that increase of MT positive crypt cells and decrease of Ki-67 positive crypt cells. Also aluminum caused increase on MPO levels and decrease on GSH levels. When melatonin was applied, these findings showed similar results with values of the control groups. In consequence, we can say that melatonin has protective effects on aluminum-induced small intestine toxicity.
  

YEŞİLYURT Gonca

Danışman : Yrd. Doç. Dr. Cüneyt KUBANÇ

Anabilim Dalı : Biyoloji

Programı : Zooloji

Mezuniyet Yılı : 2011

Tez Savunma Jürisi : Yrd. Doç. Dr. Cüneyt KUBANÇ

Prof. Dr. Cihan DEMİRCİ TANSEL

Prof. Dr. Mustafa TEMEL

Prof. Dr. Melike ERKAN

Doç. Dr. Hrisi BAHAR


Kırklareli Lüleburgaz Bölgesinde Adli Entomolojide Kullanılan Diptera Türlerinin Tayini

Bu çalışma kapsamında daha önce adli entomoloji açısından değerlendirilmemiş olan Kırklareli ili Lüleburgaz ilçesinde adli entomolojik açıdan önemi olan Diptera türlerinin belirlenmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla 2010 yılının 1 Nisan tarihinde başlatılan çalışma, Mayıs, Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında devam etmiştir. Çalışma alanına deney ve kontrol düzeneği kurulmuş, günlük sıcaklık ve nem miktarları ölçülmüş, Diptera türlerinin bıraktığı yumurtalar, gelişen larvalar, pupalar ve yumurta bırakmak üzere gelen erişkin dipteralar toplanmıştır. Toplanan yumurta, larva ve pupa örnekleri laboratuvar ortamında geliştirilip incelenmiş ve adli entomoloji açısından en önemli üç familya olarak kabul edilen Calliphoridae, Muscidae ve Sarcophagidae ailelerine ait bireylerin bölgenin Adli Entomoloji faunasının içerisinde yer aldığı belirlenmiştir.. Daha sonra tür tayinleri yapılan örneklerin 25ºC ve %60 nem miktarı altındaki gelişim süreleri belirlenmiştir. Çalışmamızda belirlenen üç familyadan; Calliphoridae familyasından Calliphora vicina ve Lucilia sericata, Mucscidae familyasından Muscina stabulans ve Musca domestica, Sarcophagidae familyasından Wolhfahritia magnifica olmak üzere toplamda beş tür tespit edilmiştir. Adli entomolojide önemli bir veri olan ADH (Accumulated Degree Hour) ile türlerin süksesyondaki sıraları ve geliş zamanları belirlenmiştir. Tayin edilen bireyler ekolojik ve biyolojik yönden araştırılmış, maruz kaldıkları sıcaklık ve nem miktarlarının değerlerine göre gelişim ve davranışları gözlenmiş, gelişimlerinde düşük ve yüksek sıcaklık değerlerinin yumurta bırakmalarına etki ettiği gibi, larvaların ve pupaların gelişimine de olumsuz etkilerinin olduğu görülmüştür. L. sericata larvaları laboratuvar ortamında sabit sıcaklık ve nem miktarı altında beslenme davranışları yönünden incelenmiş ve tek bir L. sericata larvasının tüketebilceği besin miktarı belirlenmiştir. Kırklareli iline bağlı Lüleburgaz ilçesi, çalışmamızla birlikte adli entomolojik olarak ilk kez gözlenmiş olup, bölgenin iklimi, konumu, kentsel ve kırsal alanları birlikte değerlendirilerek adli entomolojide önemli olan Diptera faunasının süksesyonu belirlenmeye çalışılmıştır.Çalışmamızın ülkemiz için oluşturulması hedeflenen adli entomolojide kullanılan Diptera faunası kayıtlarına katkıda bulunması ve benzeri çalışmalarla birlikte yapılan araştırmalara yardımcı olması hedeflenmiştir.



Anahtar kelimeler: Adli entomoloji, Diptera, Calliphoridae, Sarcophagidae, Muscidae, Süksesyon 


Identification of Diptera Species That Used in Forensic Entomology in Lüleburgaz- Kırklareli Region

In this study, we aimed to identify diptera species of relevance in forensic entomology in Lüleburgaz town located in Kırklareli province, not evaluated for forensic entomology before. The study started in 1st of April in 2010 and continued in May, June, July, August and September. Trial and control devices were set up in the study area; temperature and humidity were measured daily; eggs left by diptera species, developing maggots, pupas and the adults that came to leave eggs to the trial device were all collected. The collected egg, maggot and pupa samples grown under laboratory conditions were investigated. Individuals belonging to the most important three families relevant in forensic entomology, Calliphoridae, Muscidae and Sarcophagidae, were in the region’s forensic entomology fauna. Afterwards, we investigated the duration of development of the identified samples under 25°C temperature and 60% humidity. Of the three families observed in our study, Calliphora vicina and Lucilia sericata belonging to Calliphoridae, Muscina stabulans and Musca domestica belonging to Mucscidae, Wolhfahritia magnifica belonging to Sarcophagidae, five species in total were identified. Sequence of species in succession and the arrival times were determined by using ADH, a method important in forensic science. The identified individuals were ecologically and biologically analyzed; their development and behavior under varying temperature and humidity were also observed; low and high temperatures had a negative effect on oviposition as well as on development of maggots and pupas Identified maggots of L. sericata were analyzed with respect to their nutritional behaviors and constant temperature and humidity in laboratory conditions and the amount of nutrient that the one L. sericata maggot can consume was determined.This was the first study of forensic entomology to determine the succession of Diptera fauna with respect to climate in urban and rural locales of Lüleburgaz town, located in Kırklareli province. This study contributes to the developing inventory of a nationwide Diptera fauna record.



Key words: Forensic entomology, Diptera, Calliphoridae, Sarcophagidae, Muscidae, Succesion.
  

MAYTALMAN Dilara

Danışman : Doç. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ

Anabilim Dalı : Biyoloji

Programı : Botanik

Mezuniyet Yılı : 2011

Tez Savunma Jürisi : Doç. Dr. Gül CEVAHİR ÖZ

Prof. Dr. Muammer ÜNAL

Yrd. Doç. Dr. Serap ÇAĞ

Prof. Dr. Orhan KÜÇÜKER

Yrd. Doç. Dr. Yıldız AYDIN


Buğday (Triticum Aestivum L.) Proteomik Çalışmalarında Yeni Nesil İki Boyutlu Sıvı Kromatografi (2d-Lc) Sisteminin Kullanımı

Proteom çalışmaları, bir biyolojik sistemde, belirli bir evrede mevcut biyolojik süreçlerde görevli olan tüm proteinlerin analiz edilmesine olanak sağlar. Bu çalışmalar, özellikle bitkilerde son derece karmaşık olan biyotik/abiyotik stres toleransı cevabında etkin veriler ortaya koyması nedeniyle önemlidir. Ancak diğer organizmalarla karşılaştırıldığında bitkilerde proteomik çalışmaların son derece az olduğu görülmektedir. Bunun en önemli nedenleri bitkisel dokulardaki sert hücre çeperleri, çok çeşitli pigmentlerin ve sekonder metabolitlerin varlığı nedeniyle ortaya çıkan metadolojik sıkıntılardır. Sunulan tez çalışması kapsamında, yeni nesil teknolojilerden yararlanılarak bu sıkıntıların azaltılması ve bitkilerde proteomik çalışmaların yaygınlaştırılmasına katkı sağlanması hedeflenmiştir.

Proteom çalışmalarında çeşitli evrelerde bulunan farklı birçok hücrenin oluşturduğu dokuların parçalanması sonucunda meydana gelen protein karışımının ayrılması gereklidir. Protein karışımlarının ayrımında iki boyutlu jel (2D-PAGE) sistemleri günümüzde halen yaygın olarak kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemin önemli dezavantajları nedeniyle son yıllarda iki boyutlu sıvı kromatografi (2D-LC) sistemleri geliştirilmiştir. Bu sistemler çok sayıda total protein örneğinin daha hızlı, güvenilir ve güçlü biçimde ayrımı sağlanabilmektedir. Bu nedenle tez çalışması kapsamında bir 2D-LC sistemi olan PF-2D’nin bitki proteomik çalışmalarında kullanılmak üzere optimizasyonu yapılmış ve bu çalışmalar tamamlandıktan sonra da sistemin kullanılabilirliğini ortaya koymak üzere bir model çalışma gerçekleştirilmiştir.

Bu amaçla buğdayda, Puccinia striiformis f. sp. tritici adlı biyotrofik mantarın neden olduğu sarı pas hastalığına dayanıklılıkta rol alan proteinlerin belirlenmesi yönünde çalışmalar yapılmıştır. Enfeksiyonun 72. saatinde, kontrol ve enfekte bitkilerden yaprak örnekleri alınarak protein izolasyonu yapılmış, ardından proteinler PF-2D siteminde iki boyutlu ayrılarak tek tek karşılaştırılmıştır. Bu karşılaştırmalarda farklı anlatım düzeyi gösteren proteinler LC-ESI-MS/MS ile tanımlanmışlardır.


  

 

 



 

 

New Generation Two Dımensıonal Lıquıd Chromotography (2d-Lc) System Usıng On Wheat (Triticum Aestivum L.) Proteomıcs Studıes

Proteom studies allow the analysis of all proteins which have a role in the biological process in a biological system at a particular phase. Proteomic is very important to  produce the efficient data about extremely complex response against to the biotic/abiotic stress in plants. However  in plants the number of the proteomic study is very  low compared with other organisms because of their rigid cell walls, complex and a wide variety of secondary metabolites, pigments, proteases, polyphenols, polysaccharides, starch and lipids. In the present thesis is aimed to reduce the metodological restirictions by using the new techonologies and contribute of the dissemination of the plant proteomics.

In a proteomic study, a protein mixture occurs as a result of disintegration of tissue which are composed of many different cells at different phases. First and most important step of proteomic is seperation of all proteins in this mixture. Two-dimensional gel electrophoresis (2D-PAGE) are widely used for his step. But this metod has lots of disadvantages such as loss of hidrofobic proteins, application difficulties, low reproducibility, take a long time vs. Therefore in recent year, two-dimensional liquid chromatography (2D-LC) systems are developed to provide faster, reliable and powerful separation of large number of total protein samples. In the scope of the thesis PF-2D which is a 2D-LC system, is optimized for using the plant proteomic studies. After completion of the optimization studies,  a model study carried out for demostrate the utility of the system

For this purpose, a study on wheat  was performed to determine of the proteins that have role on  resistance mechanism against to yellow rust disease which is caused by Puccinia striiformis f. sp. tritici. At the 72. hours after inoculation, the leaf samples were harvested from infected and non-infected control plants to isolate total proteins.  Afterwards the proteins are seprated by PF-2D system and compared one by one. In this comparasions differentialy expressed proteins were selected and identified by LC-ESI-MS/MS.  
  

NARİN Sevinç

Danışman : Prof. Dr. Şehnaz BOLKENT

Anabilim Dalı : Biyoloji

Programı : Zooloji

Mezuniyet Yılı : 2011

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Şehnaz BOLKENT

Prof. Dr. Seyhan ALTUN

Prof. Dr. Refiye YANARDAĞ

Doç. Dr. N. Ömür BULAN

Doç. Dr. Gül Özcan ARICAN




C6 Glioma Hücrelerinde Histon Deasetilaz İnhibitörlerinin ve Sinir Büyüme Faktörü’nün Rolü

Histonlardan ve diğer proteinlerden asetil bakiyelerinin çıkarılması, kanser ve nörodejeneratif hastalıklarda terapötik hedef olarak gittikçe yaygın olarak kullanılmaktadır. Histon deasetilaz inhibitörleri bazı genlerin aktivasyonuna sebep olan kromatinde hiperasetilasyonu ve kanser hücrelerinde terminal hücre farklılaşması ve/veya apoptozu uyarmaktadır. Valproik asit (VPA) güçlü antiepileptik, antineoplastik ve nöroprotektif özellikleri bilinen bir ajan olup, merkezi sinir sisteminde nörotropinler dahil çeşitli hedef yapıların ekspresyonunu değiştirebilmektedir. Trikostatin A (TSA) ise ökaryotik hücrelerde büyüme evresinin başlangıcında hücre siklusunu inhibe etmekte ve histonlardan asetil gruplarının uzaklaşmasını engelleyerek yine gen ekspresyonunu değiştirebilmektedir. Bu histon deasetilaz inhibitörleri antitümör aktiviteye ve antiinflamatuvar özelliklere de sahiptir. Sıçan C6 glioma hücrelerinin hem in vitro ve in vivo olarak sinir büyüme faktörü (NGF) reseptörlerini eksprese ettiği ve hem de NGF muamelesi ile bu hücrelerin farklılaşmasına sebep olduğu ve bu hücrelerin çoğalmasını inhibe ettiği bilinmektedir.

Bu çalışma, iki farklı histon deasetilaz inhibitör sınıfına ait olan VPA ve TSA’nın ikili kombinasyonunun C6 glioma hücrelerinde in vitro olarak özellikle apoptoz ve hücre proliferasyon mekanizmaları üzerindeki etkisinin NGF uygulanması ile etkilenip etkilenmeyeceğini ortaya koymak amacıyla tasarlanmıştır. Böylelikle C6 glioma hücrelerinde tam olarak açıklanamayan hücre ölüm mekanizmasının moleküler düzeyde incelenmesi amaçlanmıştır.

Bütün bu veriler dikkate alınarak, C6 glioma hücrelerini tedavi etmek amacı ile iki histon deasetilaz inhibitörü farklı dozlarda ve sürelerde tek tek ve kombine olarak uygulandı ve apoptotik hücre indeksi ile hücre çoğalma indeksi hesaplandı. Ayrıca bu histon deasetilaz inhibitörlerinin C6 glioma hücrelerinde in vitro olarak özellikle apoptoz ve hücre proliferasyon mekanizmaları üzerindeki etkisinin NGF’nin uygulanması ile etkilenip etkilenmediği de tespit edildi. Çalışmada kaspaz-3 aktivitesi, P75NTR, TrkA immunohistokimyasal olarak, NGF miktarı, hücre proliferasyonu ve apoptoz ise kolorimetrik (ELISA) olarak incelendi.

Sonuç olarak VPA, TSA ve NGF tek tek, ikili VPA+TSA ve üçlü VPA+TSA+NGF kombinasyonlar halinde uygulandığında C6 glioma hücrelerinin çoğalmasının engellendiği ve bu hücrelerin apoptoza gittiği gözlendi. Tüm bu veriler göz önünde bulundurulduğunda, HDAC inhibitörleri ile NGF kombinasyonunun, C6 glioma hücre soyu üzerinde meydana getirdiği apoptotik hücre ölümü ile, nörodejeneratif hastalıkların ve gliyal kökenli beyin kanserinin tedavisinde kullanılacak terapötik ajanlar olabileceği öne sürülebilir.
  

 

 



 

 

The Role of Nerve Growth Factor and Histone Deacetylase Inhibitors in C6 Glioma Cells


Removal of acetyl moieties from histones and other proteins is used widely as a therapeutic aim in cancer and neurodegenerative diseases. Histone deacetylase inhibitors stimulate the hyperacetylation in chromatin, which causes activation of some genes and it also stimulates the terminal cell differentiation and/or apoptosis. Valproic acid (VPA) is an agent whose powerful antiepileptic, antineoplastic and neuroprotective features are known and it can change the expression of several targets including neurotrophines in central nervous system. Trichostatin A (TSA) inhibites cellular cycle in the beginning of growth period in eucaryotic cells and it can change gene expression by inhibiting removal of acetyl groups from histones. These histone deacetylase inhibitors have antitumour activity and antiinflammatory properties. It is known that rat C6 glioma cells express nerve growth factor (NGF) receptors both in vitro and in vivo, and they also cause differentiation of these cells, leading to inhibition of their proliferation.

This study is designed to determine the effects of two histone deacetylase inhibitors in combined manner on especially apoptosis and cellular proliferation mechanism in C6 glioma cells and relationship to the administration of NGF. Therefore, it was aimed to investigate the inexplicable cell death mechanism of C6 glioma cells at molecular level.

By considering all these findings, VPA and TSA administered different doses and periods (individually and in combined manner) and apoptotic cellular index and cellular proliferation index calculated. In addition, the effect of these histone deacetylase inhibitors in vitro on especially apotosis and cellular proliferation mechanisms in C6 glioma cells, the relationship to the administration of NGF are determined. In this study, caspase-3 activity, P75NTR and TrkA determined with immunocytochemical manner whereas the NGF levels, cell proliferation and cell death determined with colorimetric (ELISA) manner.

As a result, we report that VPA, TSA and NGF individually and combined manner inhibit the cell proliferation of C6 glioma cells and trigger apoptosis. By considering these findings, we suggest that VPA, TSA and NGF combination may be new therapeutic agents in the therapy of neurodegenerative diseases and glial derivative brain cancer.

  

ÇETİN İdil

Danışman : Y.Doç.Dr. Mehmet TOPÇUL

Anabilim Dalı : Biyoloji

Programı : Genel Biyoloji

Mezuniyet Yılı : 2011

Tez Savunma Jürisi : Y.Doç.Dr. Mehmet TOPÇUL

Prof. Dr.Tulay ENGİZEK

Prof.Dr. Tuncay ORTA

Doç. Dr. Gül ÖZCAN ARICAN

Doç.Dr. Ali KARAGÖZ


Kordon Kanından Elde Edilen Kök Hücrelerin Diferansiyasyonu, Moleküler ve Biyokimyasal Analizleri
Kök hücre kavramı, bilim dünyasında özellikle farklı hastalıkların tedavisinde geniş spektrumda bir umut ışığı yaratması nedeniyle geniş yankı bulmuştur. Çeşitli hastalıkların kök hücrelerle tedavi yöntemlerinin kullanım sınırlarının belirlenmesi birçok araştırıcı gibi bizim de ilgimizi çekmiştir ve böyle bir tez konusu planlamamıza yol açmıştır.

Canlı organizmalarda kök hücreler, embriyonik, fetal ve erişkin dokular içerisinde kendilerini yenileme ve farklılaşma yetenekleri bulunan en ilkel, özelleşmemiş hücrelerdir. Kök hücreler bu özellikleri sayesinde sayılarını sabit tutarlar ve gerekli olduğunda içinde bulundukları dokuların hücrelerine diferansiye olabilirler.

Kök hücreler, diferansiyasyon yeteneklerine göre sınıflandırılırlar. Zigot ve erken blastomerler ekstraembriyonik hücre hatlarını da içeren bütün bir organizmayı oluşturan totipotent hücrelerdir. Pluripotent bir kök hücre, üç germ tabakasına ait bütün hücreleri meydana getirebilmekte, fakat ekstraembriyonik trofoblastı oluşturamamaktadır. Daha sınırlı olan multipotent kök hücreler, sadece spesifik dokuların hücrelerini meydana getirebilmektedir.

Kök hücreler çeşitli kaynaklardan elde edilebilmektedir. Bu kaynaklardan biri de göbek kordon kanıdır. Günümüzde göbek kordon kanı (GKK) kök hücre (KH) çalışmalarına ilgi giderek artmaktadır. Bunun nedeni, GKK’nın, kemik iliği (Kİ), periferik kan (PK) ve yağ dokusu ile kıyaslandığında daha genç hücreleri içermesi, yaşayabilme yeteneklerinin yüksek olması gibi özelliklere sahip olmasıdır.

Planlanan tez çalışmasında insan göbek kordon kanından izole edilen hücrelerin, kök hücre olduğunun saptanması, bu hücrelerin in vitro’da farklı ortamlarında yetiştirilerek, ortam şartlarına adaptasyonlarının belirlenmesi, kültür ortamında sürekliliğinin sağlanması amaçlanmıştır.
 

Molecular, Biochemical Analysis and Differantiation of Stem Cells Derived from Cord Blood
The concept of stem cell has found a wide application due to creating a glimmer of hope at wide spectrum in the scientific world especially in the treatment of various diseases. Determining of the boundaries of the treatment methods of various diseases using stem cells have attracted our attention like many other researchers and also have led to planning such a thesis thopic.In living organisms, stem cells which have self-renewing and differentiation are the most primitive, unspecialized cells in embryonic, fetal or adult tissues. Stem cells with these properties keep their numbers constant and can differentiate in need into specific cells of the tissues where they located. Stem cells are classified according to their differentiation potential. The zygote and early blastomeres are totipotent stem cells that make up a full organism including extraembryonic lineages. A pluripotent stem cell can generate all cells of the three germ layers, but not the extraembryonic trophoblast. The more restricted multipotent stem cells only give rise to cells of a specific tissues.

Stem cells can be obtained from various sources. One of these sources is also umbilical cord blood. The very promising features of cord blood stem cell studies have been attracting more and more interest nowadays. Compared to the well-known stem cell sources such as bone marrow, peripheral blood and adipose tissue, cord blood consists of younger cells with a higher survival ability.

In the planned thesis study, it is aimed to determine stem cells isolated from umbilical cord blood, to grow these cells in vitro in different conditions, to determine adaptation of these different conditions and ensure continity of the culture media.
ÜNİŞ Çağdaş

Danışman : Prof.Dr. Melike ERKAN

Anabilim Dalı : Biyoloji

Programı : Zooloji

Mezuniyet Yılı : 2011

Tez Savunma Jürisi : Prof. Dr. Melike ERKAN

Prof. Dr. Gülşen TİMUR

Prof.Dr.Cihan DEMİRCİ TANSEL



Y. Doç. Dr. Meliha İNCELİ

Y. Doç. Dr. Ferhat ÇAĞILTAY
Tatlı Su İstakozu (Astacus Leptodactylus Leptodactylus, Eschscholtz, 1823)’nun Dişi Üreme

Sisteminin Gelişimi

Bu çalışmada Astacus leptodactylus leptodactylus (Eschscholtz, 1823)’un ovaryumun ilk farklılaşmaya başladığı genç dönemden, olgunlaşıp gelişimini tamamladığı ergin döneme kadar ovaryumda meydana gelen boyut, renk, şekil gibi morfolojik değişimlerin ve ovaryumda yer alan farklı boyut, şekil ve içeriğe sahip olan ve değişik oranlarda bulunan hücre tiplerinin ışık mikroskobu düzeyinde incelenmesi ile açığa çıkarılan histolojik değişimlerin belirlenmesi sonucu elde edilen veriler ile dişi üreme sisteminin gelişiminin araştırılması amaçlanmaktadır. Bu çalışmada Haziran 2009-Nisan 2010 tarihleri arası Terkos gölünde belirli alanlardan, belirli boylarda örnekler toplanmıştır. Toplanan örneklerden alınan ovaryumlardan histolojik yöntemler kullanılarak parafin bloklar yapılmıştır. Yapılan bloklardan alınan 5-6 µm kalınlığındaki kesitler histolojik boyalar ile boyanmıştır. Farklı boylardaki örneklerden hazırlanan bu kesitler, ovaryum yapısı, boyu ve içerdiği hücre tiplerine göre incelenerek, dişi üreme sisteminin ana gelişim evreleri belirlenmiştir.

Ovaryum, hayvanın sefalotoraksında dorsale yakın, kalbin hemen altında hepatopankreasın üsütnde yer alır ve anteriyöründe iki, posteriyöründe tek lobdan oluşmak üzere üç loblu ve Y şeklindedir. Ovaryum dıştan içe doğru ince bir epitel ve bağ doku tabakası ile sarılı olup bu bağ dokunun içinde halkasal ve boyuna yerleşmiş kollagen fibriller mevcuttur ve bağ doku tabakasının hemen altında ise oositleri sarmaya başlayan tek sıra folikül hücreleri bulunur. Oviduktlar ise anteriyördeki iki lobun kaynaştığı bölgenin hemen altından çıkarak üçüncü çift yürüme ayağının tabanındaki genital açıklığa bağlanır ve yumurtalar buradan dışarıya atılır. Ovaryum gelişiminde dört ana evre gözlenir. Her bir gelişim evresinde ovaryum farklı boy, şekil ve renge sahip olup, içeriği, büyüklüğü ve yerleşimi değişiklik gösteren farklı gelişim evrelerindeki oositleri içinde bulundurur. Uygulanan farklı histolojik boyalar ile hücrelerin içerikleri ayırt edilmiş ve yapılan ölçümlerle boyları hesaplanmıştır. Böylece ovaryumun gelişim evreleri belirlenebilmiştir.

Bu çalışma özgün bir çalışma olup, Astacus leptodactylus leptodactylus (Eschscholtz, 1823)’un ovaryumunun histolojik yapısı, ışık mikroskobu düzeyinde açığa çıkarılarak gelişim evreleri belirlenmiş böylece bu canlının dişi üreme sisteminin gelişimi açığa çıkarılmıştır.




Download 1.82 Mb.

Share with your friends:
1   2   3   4   5   6   7   8   9   ...   28




The database is protected by copyright ©ininet.org 2024
send message

    Main page